12 Temmuz 2015 Pazar

KENT VE DEMOKRATİK SİYASET

KENT VE DEMOKRATİK SİYASET

Genel bir tanımla kent, farklı sosyal sınıflardan oluşan bir toplumun, yapay çevreyi doğal çevreye egemen kıldığı bir ortamda ve kentsel yaşam örüntülerine bağlı olarak kendilerini idame ettirdikleri yerleşme yeridir. Bir diğer ifadeyle, birbirinden farklılaşan pek çok dinamiğin bir arada ve belli ilişkisellikler içinde bulunduğu heterojen bir organizmadır. Canlıdır ve sürekli bir devinim içindedir.
Tarihsel gelişimi incelendiğinde, kentin ilk örgütlendiği coğrafya olarak Mezopotamya’da Sümer site şehirleriyle karşılaşılır. Bu anlamda kentlerin doğuşuna kaynaklık eden tarihsel gelişmenin kaynağında, sınıflı ve devletli uygarlığın bulunduğunu belirtmek mümkündür. Ekonomik işbölümü, uzmanlaşma, planlama, mimarlık, hukuk ve daha birçok kavramın kendisini işlevsel bir biçimde ortaya koyuşu, kentlerin gelişim tarihiyle paralel bir çizgi seyretmektedir. Uygarlık tarihi boyunca kent de sürekli bir değişim içerisinde olmuş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Kentin içinde barındırdığı çokluk ortamı ve devingenlik, onun üzerinde sürekli bir hegemonya kurmanın da olanaksızlığına işaret etmektedir.
Kentler, yerel ve merkezi iktidarlar ile bunlara karşı muhalefet eden toplumsal hareketlerin karşı karşıya geldikleri, çatıştıkları, kendilerini halk kitlelerinde örgütledikleri mekânlardır. Heterojen yapıları gereği, birbirleriyle antagonistik çelişkiler içinde olan toplumsal tabakalar, sınıflar, çıkar grupları ve diğer politik organizasyonlar arasındaki mücadeleler, siyasal ve toplumsal tarihin yazılmasında belirleyici olmuşlardır. Fransız burjuva devriminden tutalım, Ekim Devrimine, 1968 gençlik hareketlerine kadar tüm toplumsal mobilizasyon ve mücadelelerin başlıca merkezleri kentler olagelmiştir.
Kürt Özgürlük hareketinin tarihi incelendiğinde, ideolojik zeminin oluşturulduğu ve örgütlenmenin ilk nüvelerinin ortaya çıktığı yerlerin Türkiye ve Kürdistan kentleri olduğu görülmektedir. Elbette bunun sosyal, siyasal, ekonomik anlamlardaki objektif koşullarını kendi bağrında taşıması, bu sonucu ortaya çıkarmıştır. Benzer biçimde, Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesinin kitleselleşme ve halk hareketinin ülke ve dünya nezdinde görünür kılınmasında da Kürdistan ve Türkiye kentlerinin bu işlevinin rolü büyüktür. Dolayısıyla kentte örgütlenmek ve kendisini buralarda sürekli kılmak, mücadelenin kazanımları bağlamında hep önemli bir yerde durmuştur.
Bugün geldiğimiz noktada Kürt demokrasi mücadelesi gerek Türkiye ve gerekse Kürdistan kentlerinde oldukça güçlü ve nitelikli bir örgütlenme deneyimine sahiptir. Özellikle legal demokratik mücadelenin 1990’lardan günümüze uzanan çizgisi içinde hem siyasi parti örgütlenmesi hem de yerel yönetim deneyimleri bakımından kentsel örgütlenme modeli anlamında ciddi bir birikim ve deneyim söz konusudur. Ancak kendi içinde sürekli devinen ve farklılaşan toplumsal yaşamın bir sonucu olarak, kentsel politikalar da sürekli bir biçimde değişmek, yenilenmek, sürece ayak uydurmak ve mevcut kazanımlarını daha ileriye taşımak göreviyle karşı karşıya bulunmaktadır.
Bugün Türkiye ulus devleti sınırları dâhilinde yaşayan Kürtlerin en kalabalık olduğu kentlerin başında gelen İstanbul, Kürt özgürlük mücadelesi için daima önemli bir yer tutmuştur. Kesin rakamlar bilinmemekle birlikte bugün 3-4 milyon arasında Kürdün bu kentte yaşadığı tahmin ediliyor. Özellikle 90’lı yıllarda köylerinden zorla göçertilerek yersiz-yurtsuzlaştırılan Kürtlerin önemli bir kısmının İstanbul’a göç ettiği biliniyor. Kürt sorunundan kaynaklı ırkçı/milliyetçi yaklaşım ve ötekileştirme tutumlarına maruz kalan Kürtler; İstanbul’un ekonomik haritasında en yoksulları, en zor ve güvencesiz işleri en düşük ücretlerle yapanları, kentin merkezlerine uzak yoksul yerleşim yerlerinde ikamet edenleri, tüm bunlar yetmez gibi politik olarak da en fazla horlanan kesimleri ifade etmektedir.
Kürt siyasal hareketinin İstanbul gibi bir kentte örgütlü varlığını sürdürmesi, siyasal temsiliyetini sağlaması, halkın her türlü sorunlarına çözümler üretmesi ve süregiden toplumsal mücadelenin buradaki ayağını sürekli diri ve güçlü tutması, her dönem en fazla üstünde durulan ve emek verilen bir alan olmuştur. Bu noktada oldukça güçlü kazanımlar elde edildiği açıktır. Özellikle Türkiye halklarıyla, sol/sosyalist kesimlerle girilen emek, demokrasi ve barış eksenli ittifakın sonucunda İstanbul’dan parlamentoya gönderilmiş 3 vekilin varlığı da bunu kanıtlamaktadır.
Türkiye’de her seçim sürecinde dile getirilen bir slogan vardır: “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır.” Elbette salt parlamenter sistem içinde kalınarak ve üstüne üstlük Kürt hareketinin karşı karşıya kaldığı devlet şiddeti, baskılar, tutuklamalar, yasaklar listesi göz önüne alındığında, cümlenin Kürtleri tam ifade edemeyeceği açıktır. Ancak her şeye rağmen Kürt özgürlük mücadelesinin İstanbul kentindeki devamlılığı, faaliyetlerinin kapsamı, örgütlenme ve eylem gücü düşünüldüğünde bu söz Kürt siyasal hareketi için de bir gerçekliği içinde taşımaktadır.
Barış ve Demokrasi Partisi bugün İstanbul’un neredeyse tüm ilçelerinde kendisini örgütlemiş ve çalışmalarını sürdürmektedir. Kimi yetersizlikleri olmakla birlikte her yıl Newroz, İşçi Bayramı, Emekçi Kadınlar Günü ve diğer tarihsel gündönümlerinde; Kürt halkını ilgilendiren toplumsal süreçlerde ve İstanbul’a dair özgün durumlarda güçlü bir katılımı, mobilize olan büyük bir kitlesel tabanı ve örgütlenmeyi sergilediğini belirtmek gerekir. Ancak Kürt demokratik hareketinin İstanbul’da mevcut varlığı ile potansiyeli arasındaki fark düşünüldüğünde çok daha geniş bir satıha ulaşmanın mümkün olduğu da görülmektedir.
Türkiye’deki klasik sistem partilerinden farklı olarak BDP, İstanbul’da yaşayan tüm etnik, dinsel, mezhepsel grupların, dışlanan topluluk ve bireylerin sorunlarına, kentsel yoksullara ve dışlananlara ulaşmak ve onların sesi olmak iddiasını taşımaktadır. Böylesi bir politik iddiaya sahip olmak; aynı zamanda ciddi bir politik çalışmayı, örgütlülüğü, kapsayıcı bir dili, demokratik bir işleyişi, nitelikli kadroları ve hepsini kapsayan bir ideolojik formasyonu gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla mevcut yetersizlik noktaları da bu argümanların geliştirilmesiyle azaltılabilecektir.
BDP, İstanbul’da sadece Kürt halkı için değil tüm ezilen toplumsal kategoriler için politikalar üretmek ve mümkün olan en geniş halk yığınlarına ulaşmak durumundadır. Kürt sorunuyla bağlantılı konuların yanı sıra; kentsel dönüşüm, ekoloji politikaları, yoksulluk, sağlık, eğitim, altyapı ve diğer tüm kentsel sorunlar hakkında söz sahibi olmak, politikalar üretmek, sahip olduğu örgütlülükle halkın taleplerini her alanda sahiplenmek ve kentteki diğer ilerici güçlerle, demokratik kitle örgütleriyle dayanışma içinde olmak hedefindedir. Bu alanların tümünde BDP, halkın dili ve eylemi olduğu sürece Türkiye ve Kürdistan’ın her anlamda gelişme gösterebileceği açıktır. Buralardan kopmak ise darlığa, kendiyle sınırlı kalmasına, politik gerilemeye ve iddiasından uzaklaşmaya zemin sunacaktır.
Son süreçte AKP’nin İstanbul’da yürüttüğü kentsel rant siyaseti, kentin ekolojik ve tarihsel dokusunu yok edecek “Çılgın Projeleri” ve sınıfsal uçurumu artıran uygulamaları ayyuka çıkmaktadır. Başlıcaları olarak Taksim Topçu Kışlası ve AVM, 3. Köprü, Çamlıca’ya camii yapımı, Kuzey İstanbul’a havaalanı yapılması örnekleri vermek mümkün olsa da, benzer sayısız proje ile İstanbul’da yaşayan yoksullar, emekçiler aleyhine sermayelere peşkeş çekildiği görülmektedir. Adeta kentte bir bezirgan saltanatı kuran AKP ve onun yerel yöneticileri, toplumsal tepkileri görmezden gelmekte ve bildiklerini okumaktadırlar. Ancak Gezi Parkı’nın yok edilmesine karşı çıkarak direnen ve 11 yıllık iktidarı boyunca Kürt hareketinden sonra ilk kez böylesi ciddi bir muhalefet odağı oluşturan hareket, bu gidişata karşı önemli bir karşı koyuşa evrilmiştir. Kürt hareketi ve BDP’nin bu direnişe sahip çıkan, diğer demokrat, özgürlükçü veya sosyalist kesimlerle ortak bir tutum takınarak direnişi sahiplenmesi, kent siyaseti anlamında kayda değer bir yaklaşım göstermiştir. Bu tutum, Kürtlerin ve kendisini temsil olarak kabul eden diğer kesimlerin kent hakkını savunan BDP için politik alana dair önemli bir veri sunmakta ve demokratik siyasetin kentsel ayağına dair güçlü bir içerik ve hareket alanı sunmaktadır.

Başta belirttiğimiz gibi, eğer İstanbul bugün en büyük “Kürt kenti” olma özelliğine sahip bir mekân ise, Kürt özgürlük hareketinin başarı ve kazanımları için de turnusol olmaya devam edecektir. Bu temelde Türkiye’de kazanmanın yolu yine İstanbul’u kazanmaktan geçecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder