KENT VE DEMOKRATİK SİYASET
Genel bir tanımla kent,
farklı sosyal sınıflardan oluşan bir toplumun, yapay çevreyi doğal çevreye
egemen kıldığı bir ortamda ve kentsel yaşam örüntülerine bağlı olarak
kendilerini idame ettirdikleri yerleşme yeridir. Bir diğer ifadeyle,
birbirinden farklılaşan pek çok dinamiğin bir arada ve belli ilişkisellikler
içinde bulunduğu heterojen bir organizmadır. Canlıdır ve sürekli bir devinim
içindedir.
Tarihsel gelişimi
incelendiğinde, kentin ilk örgütlendiği coğrafya olarak Mezopotamya’da Sümer
site şehirleriyle karşılaşılır. Bu anlamda kentlerin doğuşuna kaynaklık eden
tarihsel gelişmenin kaynağında, sınıflı ve devletli uygarlığın bulunduğunu
belirtmek mümkündür. Ekonomik işbölümü, uzmanlaşma, planlama, mimarlık, hukuk
ve daha birçok kavramın kendisini işlevsel bir biçimde ortaya koyuşu, kentlerin
gelişim tarihiyle paralel bir çizgi seyretmektedir. Uygarlık tarihi boyunca
kent de sürekli bir değişim içerisinde olmuş ve günümüze kadar ulaşmıştır.
Kentin içinde barındırdığı çokluk ortamı ve devingenlik, onun üzerinde sürekli
bir hegemonya kurmanın da olanaksızlığına işaret etmektedir.
Kentler, yerel ve
merkezi iktidarlar ile bunlara karşı muhalefet eden toplumsal hareketlerin
karşı karşıya geldikleri, çatıştıkları, kendilerini halk kitlelerinde
örgütledikleri mekânlardır. Heterojen yapıları gereği, birbirleriyle
antagonistik çelişkiler içinde olan toplumsal tabakalar, sınıflar, çıkar
grupları ve diğer politik organizasyonlar arasındaki mücadeleler, siyasal ve
toplumsal tarihin yazılmasında belirleyici olmuşlardır. Fransız burjuva
devriminden tutalım, Ekim Devrimine, 1968 gençlik hareketlerine kadar tüm
toplumsal mobilizasyon ve mücadelelerin başlıca merkezleri kentler
olagelmiştir.
Kürt Özgürlük
hareketinin tarihi incelendiğinde, ideolojik zeminin oluşturulduğu ve
örgütlenmenin ilk nüvelerinin ortaya çıktığı yerlerin Türkiye ve Kürdistan
kentleri olduğu görülmektedir. Elbette bunun sosyal, siyasal, ekonomik
anlamlardaki objektif koşullarını kendi bağrında taşıması, bu sonucu ortaya çıkarmıştır.
Benzer biçimde, Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesinin kitleselleşme ve
halk hareketinin ülke ve dünya nezdinde görünür kılınmasında da Kürdistan ve
Türkiye kentlerinin bu işlevinin rolü büyüktür. Dolayısıyla kentte örgütlenmek
ve kendisini buralarda sürekli kılmak, mücadelenin kazanımları bağlamında hep
önemli bir yerde durmuştur.
Bugün geldiğimiz noktada
Kürt demokrasi mücadelesi gerek Türkiye ve gerekse Kürdistan kentlerinde
oldukça güçlü ve nitelikli bir örgütlenme deneyimine sahiptir. Özellikle legal
demokratik mücadelenin 1990’lardan günümüze uzanan çizgisi içinde hem siyasi
parti örgütlenmesi hem de yerel yönetim deneyimleri bakımından kentsel
örgütlenme modeli anlamında ciddi bir birikim ve deneyim söz konusudur. Ancak
kendi içinde sürekli devinen ve farklılaşan toplumsal yaşamın bir sonucu
olarak, kentsel politikalar da sürekli bir biçimde değişmek, yenilenmek, sürece
ayak uydurmak ve mevcut kazanımlarını daha ileriye taşımak göreviyle karşı
karşıya bulunmaktadır.
Bugün Türkiye ulus
devleti sınırları dâhilinde yaşayan Kürtlerin en kalabalık olduğu kentlerin
başında gelen İstanbul, Kürt özgürlük mücadelesi için daima önemli bir yer
tutmuştur. Kesin rakamlar bilinmemekle birlikte bugün 3-4 milyon arasında
Kürdün bu kentte yaşadığı tahmin ediliyor. Özellikle 90’lı yıllarda köylerinden
zorla göçertilerek yersiz-yurtsuzlaştırılan Kürtlerin önemli bir kısmının
İstanbul’a göç ettiği biliniyor. Kürt sorunundan kaynaklı ırkçı/milliyetçi
yaklaşım ve ötekileştirme tutumlarına maruz kalan Kürtler; İstanbul’un ekonomik
haritasında en yoksulları, en zor ve güvencesiz işleri en düşük ücretlerle
yapanları, kentin merkezlerine uzak yoksul yerleşim yerlerinde ikamet edenleri,
tüm bunlar yetmez gibi politik olarak da en fazla horlanan kesimleri ifade
etmektedir.
Kürt siyasal hareketinin
İstanbul gibi bir kentte örgütlü varlığını sürdürmesi, siyasal temsiliyetini
sağlaması, halkın her türlü sorunlarına çözümler üretmesi ve süregiden
toplumsal mücadelenin buradaki ayağını sürekli diri ve güçlü tutması, her dönem
en fazla üstünde durulan ve emek verilen bir alan olmuştur. Bu noktada oldukça
güçlü kazanımlar elde edildiği açıktır. Özellikle Türkiye halklarıyla,
sol/sosyalist kesimlerle girilen emek, demokrasi ve barış eksenli ittifakın
sonucunda İstanbul’dan parlamentoya gönderilmiş 3 vekilin varlığı da bunu
kanıtlamaktadır.
Türkiye’de her seçim
sürecinde dile getirilen bir slogan vardır: “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi
kazanır.” Elbette salt parlamenter sistem içinde kalınarak ve üstüne üstlük
Kürt hareketinin karşı karşıya kaldığı devlet şiddeti, baskılar, tutuklamalar,
yasaklar listesi göz önüne alındığında, cümlenin Kürtleri tam ifade edemeyeceği
açıktır. Ancak her şeye rağmen Kürt özgürlük mücadelesinin İstanbul kentindeki
devamlılığı, faaliyetlerinin kapsamı, örgütlenme ve eylem gücü düşünüldüğünde
bu söz Kürt siyasal hareketi için de bir gerçekliği içinde taşımaktadır.
Barış ve Demokrasi
Partisi bugün İstanbul’un neredeyse tüm ilçelerinde kendisini örgütlemiş ve
çalışmalarını sürdürmektedir. Kimi yetersizlikleri olmakla birlikte her yıl
Newroz, İşçi Bayramı, Emekçi Kadınlar Günü ve diğer tarihsel gündönümlerinde;
Kürt halkını ilgilendiren toplumsal süreçlerde ve İstanbul’a dair özgün
durumlarda güçlü bir katılımı, mobilize olan büyük bir kitlesel tabanı ve
örgütlenmeyi sergilediğini belirtmek gerekir. Ancak Kürt demokratik hareketinin
İstanbul’da mevcut varlığı ile potansiyeli arasındaki fark düşünüldüğünde çok
daha geniş bir satıha ulaşmanın mümkün olduğu da görülmektedir.
Türkiye’deki klasik sistem
partilerinden farklı olarak BDP, İstanbul’da yaşayan tüm etnik, dinsel,
mezhepsel grupların, dışlanan topluluk ve bireylerin sorunlarına, kentsel
yoksullara ve dışlananlara ulaşmak ve onların sesi olmak iddiasını
taşımaktadır. Böylesi bir politik iddiaya sahip olmak; aynı zamanda ciddi bir
politik çalışmayı, örgütlülüğü, kapsayıcı bir dili, demokratik bir işleyişi,
nitelikli kadroları ve hepsini kapsayan bir ideolojik formasyonu gerekli
kılmaktadır. Dolayısıyla mevcut yetersizlik noktaları da bu argümanların
geliştirilmesiyle azaltılabilecektir.
BDP, İstanbul’da sadece
Kürt halkı için değil tüm ezilen toplumsal kategoriler için politikalar üretmek
ve mümkün olan en geniş halk yığınlarına ulaşmak durumundadır. Kürt sorunuyla
bağlantılı konuların yanı sıra; kentsel dönüşüm, ekoloji politikaları,
yoksulluk, sağlık, eğitim, altyapı ve diğer tüm kentsel sorunlar hakkında söz
sahibi olmak, politikalar üretmek, sahip olduğu örgütlülükle halkın taleplerini
her alanda sahiplenmek ve kentteki diğer ilerici güçlerle, demokratik kitle
örgütleriyle dayanışma içinde olmak hedefindedir. Bu alanların tümünde BDP,
halkın dili ve eylemi olduğu sürece Türkiye ve Kürdistan’ın her anlamda gelişme
gösterebileceği açıktır. Buralardan kopmak ise darlığa, kendiyle sınırlı
kalmasına, politik gerilemeye ve iddiasından uzaklaşmaya zemin sunacaktır.
Son süreçte AKP’nin
İstanbul’da yürüttüğü kentsel rant siyaseti, kentin ekolojik ve tarihsel
dokusunu yok edecek “Çılgın Projeleri” ve sınıfsal uçurumu artıran uygulamaları
ayyuka çıkmaktadır. Başlıcaları olarak Taksim Topçu Kışlası ve AVM, 3. Köprü,
Çamlıca’ya camii yapımı, Kuzey İstanbul’a havaalanı yapılması örnekleri vermek
mümkün olsa da, benzer sayısız proje ile İstanbul’da yaşayan yoksullar,
emekçiler aleyhine sermayelere peşkeş çekildiği görülmektedir. Adeta kentte bir
bezirgan saltanatı kuran AKP ve onun yerel yöneticileri, toplumsal tepkileri
görmezden gelmekte ve bildiklerini okumaktadırlar. Ancak Gezi Parkı’nın yok
edilmesine karşı çıkarak direnen ve 11 yıllık iktidarı boyunca Kürt
hareketinden sonra ilk kez böylesi ciddi bir muhalefet odağı oluşturan hareket,
bu gidişata karşı önemli bir karşı koyuşa evrilmiştir. Kürt hareketi ve BDP’nin
bu direnişe sahip çıkan, diğer demokrat, özgürlükçü veya sosyalist kesimlerle
ortak bir tutum takınarak direnişi sahiplenmesi, kent siyaseti anlamında kayda
değer bir yaklaşım göstermiştir. Bu tutum, Kürtlerin ve kendisini temsil olarak
kabul eden diğer kesimlerin kent hakkını savunan BDP için politik alana dair
önemli bir veri sunmakta ve demokratik siyasetin kentsel ayağına dair güçlü bir
içerik ve hareket alanı sunmaktadır.
Başta belirttiğimiz
gibi, eğer İstanbul bugün en büyük “Kürt kenti” olma özelliğine sahip bir mekân
ise, Kürt özgürlük hareketinin başarı ve kazanımları için de turnusol olmaya
devam edecektir. Bu temelde Türkiye’de kazanmanın yolu yine İstanbul’u
kazanmaktan geçecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder