12 Temmuz 2015 Pazar

ÖZGÜRLÜK TUTKUNU BİR KÜRT AYDINI VE SİYASETÇİSİ: KOÇZADE YUSUF ZİYA BEY

ÖZGÜRLÜK TUTKUNU BİR KÜRT AYDINI VE SİYASETÇİSİ:
KOÇZADE YUSUF ZİYA BEY
                                                                                   “Bizi ip ve mermiyle karşılıyorsunuz.”
Mottoda yer verdiğimiz söz, yüzyılın başında Kürt aydınlanmasının ve ulusal mücadelesinin simge isimlerinden biri olan Yusuf Ziya Bey’in idam mangası karşısındaki son sözüdür. Bu son söz, aynı zamanda kendilerinin verdikleri mücadeleye olan inancı ve haklılıklarına olan güveni anlatır. Öyle ki, kendilerini ip ve mermi ile bekleyenlere inat, son sözleri yine özgürlüğü haykırmak olmuştur.
Yusuf Ziya Bey, Bitlis’in tanınmış ailelerinden biri olan Koçzade ailesine mensuptur. Bu nedenle çeşitli kaynaklarda ismi ‘Koçzade Yusuf Ziya Bey’ biçiminde geçer. 1882 yılında Hacı Ömer Suat Ağa'nın oğlu olarak Bitlis'te dünyaya gelmiştir. Bitlis Sultanisi’ni bitirdikten sonra bir süre ticaret yapan Yusuf Ziya Bey, daha sonra ticareti bırakarak Osmanlı bürokrasisinde çeşitli görevler üstlenir. Maarif Müdürlüğünde başkâtiplik görevi yaptıktan sonra siyasete yönelir. Büyük Millet Meclisi’nin 1. Dönem milletvekili seçimlerine katılarak 16 Ağustos 1920’den itibaren Bitlis milletvekili olarak parlamentoya girer ve 1923’e kadar bu görevini sürdürür. Milletvekilliği yaparken Kastamonu İstiklal Mahkemesi üyeliğine seçilir. İlk mecliste İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin devamı niteliğindeki politik eğilim olan Müdafaa-i Hukuk Grubuna muhalif olan ‘İkinci Grup’ içerisinde yer alan Yusuf Ziya, Lozan Barış Antlaşması sürecinde Kürtlerin hak ve talepleri için Mecliste güçlü bir muhalefet yürütür. Tüm yaşamı boyunca Kürt halkının özgürlük mücadelesinin savunucusu olan Yusuf Ziya Bey, dönemin Kürt politik hareketleri içerisinde de önemli roller üstlenmiştir. Kürt yayıncılığın ilk ürünlerinden olan Roja Kurd ve Jin dergilerinde bazı yazı ve şiirleri yayınlanır.  
Yusuf Ziya Bey’in Kürt yurtsever çevreleriyle ilk ilişkilenmeleri İstanbul’da olmuştur. Bu dönem Kürt aydınlanmasının merkezi durumundaki İstanbul, Kürt aydınlarının çeşitli örgütlenmeler etrafında buluştukları ve ilk yayıncılık faaliyetlerine başladıkları bir yerdir. Yusuf Ziya Bey de burada ilkin Kürdistan Teali Cemiyeti’ne üye olur. Kürdistan Teali Cemiyeti ve Kürdistan İstiklal Komitesi’nin birleşmelerinde önemli rol oynar. İki Kürt örgütünün Kürdistan İstiklal Komitesi (Azadi) çatısı altında birleşmelerinden sonra, örgütün en etkin şahsiyetlerinin başında gelir. Bir taraftan Azadi’nin Bolşeviklerle sürdürdüğü görüşmelere katılır, diğer taraftan milletvekili olma avantajını da kullanarak; örgütlenme faaliyetlerini yürütür. Bu dönem Azadi örgütünün diplomatik faaliyetlerinin merkezinde görev alır. Bolşeviklerle Tiflis’te gerçekleştirilen görüşmelerde temel talepleri, Kürtlerin Lozan görüşmelerinde taraf olarak kabul edilmesi için, Sovyetler Birliği’nin desteğini almaktır. Azadi örgütü, Lozan görüşmelerinde Türk heyetinin Kürtleri temsil etmediğinde ısrarlıdır. Bu yüzden de görüşmelere Kürt tarafının müdahil kılınması için dayatmada bulunmaktadır. Eğer kabul ettirilmesi sağlanmış olsa, Yusuf Ziya Bey, Lozan’a katılarak Kürtleri temsil edecektir. Ancak yapılan bütün girişimler bu konuda bir sonuç vermez.
Yusuf Ziya Bey aynı zamanda Türk Meclisindeki Kürt muhalefetinin de başında yer alır. Türk meclisindeki konuşmalarıyla Kürtlerin talep ve şikâyetlerini dillendirmeye çalışır. Lozan sürecinde Musul’un İngilizler’e bırakılmasının ortaya çıkması üzerine Türkiye meclisinde yaptığı bir konuşmada şöyle demektedir: 

“Musul’un; Kürdün tarihinde bir kıymeti ve ehemmiyeti vardır… İhtimal ki başka bir yer olsaydı bu kadar telaş etmezdim. Musul’un Kürdün tarihinde bir sandalyesi vardır. Arkadaşlar; bir insanı ikiye bölmek veyahut herhangi bir parçasını ayırmak mümkün değil ise Musul’u Türkiye’den ayırmak öylece mümkün değildir.” 

Yusuf Ziya Bey, Kürtlerin emperyalist devletler ve Türkiye’nin işbirliği yapması sonucu bölünmesine şiddetle tepki göstermiştir. Özellikle Musul’un ve Güney Kürdistan’ın İngilizlere bırakılmasının, Kürtleri tam ortasından ikiye böleceğini ve bu bölünmenin Kürdistan için taşıdığı tehlikelerin farkındadır. Daha da önemlisi, Kemalistlerin böylesi bir süreçten sonra Kürtlere dönük ret ve inkâr politikalarına yöneleceğinin de farkındadır. Buna dair düşünce ve kaygılarını da meclis kürsüsünde şöyle dile getirir:

“Arkadaşlar, ben de biliyorum boştur, sözlerimin kıymeti yoktur, kimse dinlemeyecektir, yol taayyün etmiştir. Gidecek yol karanlıktır, tehlikelidir… Ben de biliyorum. Fakat ben tarihe söylüyorum, ben Allaha söylüyorum…” 

Kürtlerin halk ve coğrafya olarak parçalanması karşısında tüm gücüyle haykırmaktan asla geri durmayan Yusuf Ziya Bey, Türklerle Fransızlar arasında 1921 yılında imzalanan Ankara Anlaşmasına da atıf yaparak Meclisteki Lozan heyetine hitap eder. Meclisle sınırlı kalmayan ve Türkiye devletinin ileride uygulayacağı politikaları görüp seslerini yükselen Kürt muhalefeti, Kemalistleri ciddi biçimde rahatsız etmeye başlayacaktır. Bu rahatsızlık, devleti yönetenlerin, aynı zamanda Kürt hareketlerinin ve bunlara öncülük eden aydın ve liderlerin tasfiye edilmeleri sürecini başlatmalarına da vesile olacaktır. Kürt halkı için yeni bir karanlık dönemin başlangıcıdır bu.

Nihayetinde Lozan Anlaşması imzalanır ve Kemalist devlet, dinsel reform adı altında Kürt ulusunu eritme politikasını açıkça yürürlüğe koymaya başlar. Bunun üzerine, Yusuf Ziya Bey’in de merkezi düzeyde üyesi olduğu Kürdistan İstiklal Komitesi (Azadi), genel bir ayaklanma için alttan alta örgütlenmeye başlar. Azadi’nin diplomasi faaliyetlerini yürüten Yusuf Ziya Bey, örgüt ile Kürdistan’daki unsurlar arasındaki ilişkileri de bizzat yürütür ve bu amaçla 1923 ve 1924’te iki kez tüm Kürdistan’ı dolaşır. Hareketin lideri durumundaki Cibranlı Halit Bey'in Kürdistan’daki aşiret reislerine ve din adamlarına yazdığı mektupları onlara ulaştırır. Bölgedeki varlıklı ve sözü geçen birçok şahsiyetin Azadi örgütlenmesine katılmasını sağlayan kişi bizzat Yusuf Ziya’dır. Mücadeleye katılmasını sağladığı bu isimlerin başında ise Nakşibendi şeyhi olan Şeyh Said gelmektedir. 
Kürdistan’da ayaklanma için hazırlıklar sürerken Eylül 1924’te Beytüşşebab Ayaklanması patlak verir. Bu bölgede görevli kardeşi Teğmen Ali Rıza ile yaptığı telgraf görüşmeleri bahane edilerek Yusuf Ziya Bey 10 Ekim 1924 tarihinde Erzurum’da tutuklanır ve buradan Bitlis hapishanesine gönderilir. Aslında bu operasyon emri bizzat M. Kemal tarafından verilmiş ve bölgede etkinliği gittikçe artan Azadi hareketinin boğulması amaçlanmıştır. Yusuf Ziya Bey, bu süreçte tutuklanan kardeşi Teğmen Ali Rıza, damadı Faik Bey, Molla Abdurrahman ve Cibranlı Miralay Halit Bey ile birlikte Bitlis Harp Divanı’nda ‘Hıyanet-i Vataniye”ye istinaden yargılanırlar. Yargılamanın nasıl ve kimler tarafından yapıldığı tam olarak bilinmemektedir. Bitlis Harp Divanı’nın tutanakları hakkında bugüne değin tek satır dahi açıklanmış değildir. Böylece Kürt halkının bu beş kişiden oluşan, seçkin lider kadrosu 14 Nisan 1925 günü sabah saat 05.30’da Bitlis Çarşısı’nda kurşuna dizilerek katledilirler. İdam edilen şahsiyetlerin cenazeleri, devlet tarafından bilinmeyen bir yere defnedilir. Halk arasında, cenazelerin defnedildiği yerin üstüne, sonradan tütün fabrikası (eski tütün fabrikası) inşa ettirildiği söylenmiştir.
 
Yusuf Ziya Bey, yaşamının tamamını Kürt halkının özgürlük mücadelesine ve aydınlanmasına adamış önemli bir Kürt şahsiyetidir. Mücadele verdiği her zeminde Kürt halkının hem sözcüsü, hem diplomatı hem de savaşçısı olma özelliklerini birlikte taşıyarak kendinden sonraki nesillere onurlu bir yaşam öyküsü ve mücadelesinden çıkarılacak pek çok dersler bırakmıştır. Bunun en bariz kanıtı ise 14 Nisan 1925 günü Bitlis Çarşısı’nda kurşuna dizilmeden hemen önce söylediği sözlerde gizlidir:

“Bize mevki ve rütbe bahşetmek suretiyle bizi aldatabilirsiniz endişesi içindeydim. Şükür Allah’a ki bizi mermi ve iple karşılıyorsunuz ve bundan dolayı biz hiç pişman değiliz. Verdiğimiz ders sayesinde torunlarımız öcümüzü alacaklardır.”

Yusuf Ziya Bey’in ve diğer direnişçilerin bıraktığı mirası devralan Kürt halkının onurlu evlatları, onlardan aldıkları özgürlük bayrağını taşımayı sürdürmektedir. Kürdistan’ın bilge ozanlarından Cîgerxwîn’in dizeleri, bu mücadelenin zaferle taçlanacağı bayram gününü bizlere müjdeliyor:  
Dilo, Ûsiv Zîya rake ji gorê;
Berê kuştî bi carek bidine dorê, 
Ji bo kurdan bikin cehd û xebat e, 
Hela rabin sibe îda welat e. 

Kaynakça:
Garo Sasuni; Kürt Ulusal Hareketleri ve Kürt- Ermeni İlişkileri, Orfeus Yayınevi, Stockholm
Cemil Gündoğan; Kawa Davası Savunması ve Kürtlerde Siyasi Savunma Geleneği, Vate Yayınevi.

Hıdır Göktaş; Kürtler, İsyan – Tenkil, Alan Yayıncılık 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder