12 Temmuz 2015 Pazar

TÜRKİYE’DE SİYASAL İSLAM, CEMAATLER VE KÜRT SORUNU

TÜRKİYE’DE SİYASAL İSLAM, CEMAATLER VE KÜRT SORUNU
Türkiye’de siyasal İslamcıların ve İslamcı cemaatlerin Kürt sorununa yaklaşımlarında farklılıklar ve özgünlükler olmakla beraber, baskın tutum ve algılayış “Kürtlerle din kardeşliği olduğu, yüzyıllardır kader ortaklığı yapıldığı, Kürt milliyetçiliğinin iki halkı birbirine kırdırmak için ortaya çıkarılmış bir fitne olduğu, ülkede yaşayan Kürtlerin herhangi bir baskı zorlama  ya da kıyam görmedikleri, bu iddia sahiplerinin komünistlerin, emperyalistlerin uşakları oldukları….” biçimindedir. Özellikle 1980 sonrası yıllarda sistemle bütünleşme eğilimi içinde olan İslamcılar, bu noktada sistemin eskiden beri süre gelen inkârcı politikalarını sürdürmektedirler. Kürtlerin varlığı açıkça yadsınmasa da, halk olarak kimlik temelli demokratik taleplere karşı devletin klasik retoriğini aşamamaktadırlar. Elbette bunun başlıca nedeni Türkiye İslamcılarının Türk Milliyetçiliği siyasetini gütmeleri ve bu eksende “devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü”ne dair sahip oldukları inançtır. Bu konuda kimi farklı İslamcı yapılanmalardan örnekler vermek konuyu anlamada ön açıcı olacaktır:
Adıyaman’da bulunan Nakşibendi Menzil tarikatının geçmişten beri Türk milliyetçileri için kutsallık atfedilen bir yer olduğu bilinir. Kendisi de Siirtli bir Kürt olan Menzil şeyhine Nizamı Alem’ci ve ülkücülerin ilgisi pek çok kez basında işlenmiştir. Aynı tarikat güncel siyasetten uzak duruyormuş gibi görünmesine rağmen sağ ve milliyetçi politikacıların uğrak yerlerinden biri olmayı sürdürmektedir. Tarikatın 1987 seçimi öncesi RP’yi, sonraki yıllarda ANAP’ı desteklediği ve bunu dile getirdiği bilinen bir durumdur. “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman’ım” sözünü şiar belleyen Menzil tarikatı şeyhi M.Reşit Erol gazetecilerle görüşmesinde sürekli “devlete olan bağlılığını” (Çakır; 2002)  vurgulamaktan geri durmamaktadır.
Haydar Baş’ın şeyhi olduğu Türkiye’deki en yaygın Kadiri tarikatının yayını olan Öğüt Dergisi : “… Musul ve Kerkük’e Türkiye’nin müdahale etmesini savunarak Türkçü politikalara yanaşan dergi, bu konuda en büyük engelin ABD’den geldiğini ifade ediyor” (Çakır; 2002) Aynı tarikatın kendi televizyon kanalında Türk milliyetçiliği politikaları ekseninde programlar yaptığı da biliniyor.
Fethullah Gülen, 1980 Şubat ayında verdiği bir vaazda, “anarşist ve terörist” olarak nitelendirdiği kişileri devletin asker ve polisine bildirmeyenlerin Allah katında sorumlu olduklarını belirterek şöyle diyordu: “İstihbarat duysun, emniyet duysun, askeriye duysun, başbakan duysun, riyaseti cumhuriye duysun. Polise, askere kurşun sıkan bu hainlere mahkemelerde gereken ceza verilmezse ne devlet kalır, ne millet!” (Çakır; 2002)
F. Gülen’in Kürtlere ilişkin düşüncelerini ortaya koyması bakımından onun ve cemaatinin düşüncelerine “üstat”lık etmiş olan Saidi Kurdi’ye yaklaşımı da iyi bir örnek teşkil eder: “Her Erzurumlu doğuştan milliyetçi ve biraz da Turancıdır. Bu düşünce, zihniyet çevrenin tesiriyle bende de vardı. Daha sonra bu düşünce zail olup gitti, faka ben bu düşüncenin insanıyken, Bediüzzaman’ın Anadolu’dan çıkmış olmamasını dahi kendimce bir mesele yaptım ve içimde bu düşünceyi bir ukde olarak taşıdım. Ve işte beni Bediüzzaman ile görüştürmeyen bu düşüncedir. Ben, Anadolu’nun bağrında gelişmeli ve boy atmalı değil miydi, demekteydim.”  (Kutlay;2005)
Kürtlere ve Kürt sorununa bakış açısı Türkiye’deki siyasal İslamcı partiler açısından da benzerdir. MNP, MSP, RP, FP, SP ve en son AKP de izlenen Kürt politikaları kimi dönemler farklı söylemler kullanılmış olsa da özünde hep aynı olmuştur. Kürt kimliğini inkâr etmeden bu partilerde siyaset yapabilen Kürt yoktur. Seçim öncesi süreçlerde oy kaygısıyla ve elbette Kürtlerin dini muhafazakârlık duygularına hitap eden İslamcı partiler, konu Kürtlerin kimlik, dil, kültür, eşit anayasal yurttaşlık taleplerine geldiğinde alabildiğine devletçi, statükocu, inkârcı bir duruş sergilemektedirler.  Bu noktada “RP’nin 1994’te DEP Davasında Mecliste izlediği milletvekilliklerinin düşürülmesi yönündeki tutumu..” (Gülalp;2003) İslamcıların samimiyetini ve demokratlığını da ortaya koymaktadır. “İslam kardeşliği, ümmetçilik” söylemini kullanarak Kürtler’den destek isteyen bu partiler, son dönem izlediğimiz gibi Kürtlerin hak ve özgürlük talepleri karşısında orduyla ve Kemalist bürokrasi ile açık bir işbirliği yapmaktadırlar.
Kürt Özgürlük Hareketini din karşıtı, ateist, gösteren söylemleri sıkça kullanan İslamcı politikacılar bir yandan bölge insanını açlıkla terbiye etme politikası güderken, öte yandan da sözde hayır kurumlarını yaygınlaştırmakta ve insanları makarnayla, kömür yardımıyla satın almaya çalışabilmektedir. Bu noktada son dönemde örgütlülük alanları, iktidar partisinin de açık desteğiyle genişleyen İslamcı kurumlar ve dernekler bu siyasetin birer uzantısı durumundadırlar.
KAYNAKLAR:  
Çakır, Ruşen (2002), Ayet ve Slogan: Türkiye’de İslami Oluşumlar, Metis Yay.
Siverekli, İsmet (2008), Kürdistan’da Siyasal İslam, Peri Yay.
Gülalp, Haldun (2003), Kimlikler Siyaseti, Metis Yay.
Kutlay, Naci (2005), Türk Siyasal İslamcılığında Kürt Damarları, Beybun Yay.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder